bugün məsləhət təsadüfi
sözaltı sözlük
postlar Yoxlama mesaj
3 Yazar
0 Başlıq
5 Entry

gecəyə bir şeir paylaş



facebook twitter əjdaha lazımdı izlə dostlar   mən   googlla

başlıqdakı ən bəyənilən yazılar:

+8 əjdaha

34. "Gurbet ne ki yüzyılımızda
demek de bir yabancılaşmadır
Çünkü varolduğu her yerde insanın
gurbet mutlaka olacaktır

Sevda ile hasret varsa eğer
Zulüm varsa mahpusluk varsa
Ayrılıklar yakıyorsa içimizi
Gurbet mutlaka olacaktır


Solgun bir ışık altında yazılıp
uçları yakılan mektupların
yarısı ağıtsa yarısı türküdür
ve gurbet mutlaka olacaktır

Bekleyişlerle direnen ömrün
dağlamaktaysa bağrını hicran
ve kıskıvrak sarıyorsa keder
gurbet mutlaka olacaktır
Oyalı bir mendilin kanaviçesindeki
sabrın kararttığı gül demetine
usulca düşüyorsa bir damla gözyaşı
gurbet mutlaka olacaktır

Gerçi taşbaskısı kitaplar
işportaya düştükten bu yana
hüzünden epey uzaklaştık
Ama gurbet yine de vardır

Suyun serin göğsüne daldırılan
kızgın bir demirdir gurbet
Toplar bin yıllık duyarlıkları
ve acıları hiç eskitmeden

Gurbet ne ki yüzyılımızda
demek de bir yabancılaşmadır
Çünkü varolduğu her yerde insanın
gurbet mutlaka olacaktır

II.
Hiçbir şey gideremez iç sıkıntılarını
memleketinin şarkıları ve tütünü gibi
ve usulcacık okşar
karadeniz vapurunu nazım
yanar elleri

Zamanın bağrında kanayan
birer zakkumdur her sürgün
hasretin elleriyle yoğurur hüznü
ve kanatır gurbetin
kadim yarasını

Dersim sürgünden de öte bir şey
zilan bir kerbela’dır aslında
hala anlatılır ki aşiret çocuklarına
bir zulümdür gurbet
zulümden de öte

Gurbet ne ki yüzyılımızda
demek de bir yabancılaşmadır
Çünkü varolduğu sürece
dünyada zulüm
gurbet mutlaka olacaktır"


ahmet telli - gurbet mutlaka olacaktır

+8 əjdaha

1.
(youtube: )

Bu şahəsər ilə, dolu bir səslə oxusanız, daha gözəl olar..
anımsıyor musun?
bir çetemiz vardı: Vahşi Siyah Atlar
ısmarlama serserilikler yaşardık
kimseden bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi
sokaklarda sabahlamak, parklarda yatmak
yabancıları mahalleye sokmamak gibi
Ve bir gün gideceğimiz bir Amerika vardı
herkesin bir Amerika'sı vardı o zamanlar
herkes gece istasyonlarında
kendi Amerika'sını arardı.
uykulu kentlere girerdik gece yarıları
ıssız ağaçlar olurdu yol kenarlarında
gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzaklıkta
sarhoş bindiğimiz otobüsün penceresinden
sanki bambaşka bir dünyaya bakardık
sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden
yumruklarımızı sıkar sessizce ağlardık
ışığı açık kalmış pencerelere, kepenği örtülü dükkanlara,
yaz bahçelerinden taşan çiçeklere,
adını bile bilmediğimiz bu kente
neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle
uzun uzun bakardık
anımsıyor musun?

ahh o gece yolculukları
bir başka kentte, bir başka insan olmanın umutları
kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye
gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz
kaç yol arkadaşı?
sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak
ne kalıyor elimizde?
ölenler,
terk edenler,
bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler..
Anımsıyor musun ?
Murathan Mungan - avara.

+7 əjdaha

10. Yağmur olsam

Yağmur olsam
Islatsam tüm kalpleri
Islatsam kalplerdeki
Kurumuş çiçekleri
Yeni umutlar
Çiçek açsa
Yok etsem
Tüm hafızalardaki
Kötü şeyleri
Islatsam en narin kalpleri
Kurumuş , solmuş güller
Çiçek açsa yeniden birer birer
Yağmur olsam
Fark edilmese göz yaşları
Ağlayanları saklasam damlalarımda
Canı yananlar bana sığınsa göz yaşlarıyla
Yağmur olsam da
Tüm şehir eve sığınsa
Cesareti olanlar kalsa dışarıda
Küçük çocukları sevindirsem,
Her damlam pencereye damladığında..
Yağmur olsam diyorum..
Keşke yağmur olsam da
Kalbine yağsam sevdiğim..

By ~ ms.polyanna

+5 əjdaha

32. Aykırı bir uçurumum yolunun üzerinde
Elini uzatacağın dalları yamacında saklayan
Birdenbire patlayan
Bir çığlığım sessizliğinde
Ele-güne karşı seni utandıran.

Yaz günü palto giyerim
Ceplerim dolu dolu şiir
Gören beni deli sanır
Adım kaçığa çıkar
keşke kaçsam
Keşke kaçabilsem şu dünyadan.

Aykırı bir şiirim kitabının arasında
Kargacık burgacık bir yazıyla yazılmış
Sondan okumaya başla
Nokta koy her dizenin önüne
Anlamaya calış..

* * *

Bedeninin bir noktasından dalıp
Yüreğini bulabilirim
Geceyse, başlar yastığa düşerse
Ve yorgunsa yüzün
Yıldızları soluğumla bir bir ateşleyip
Kandiller gibi başucuna koyabilirim..
Ey bütün tufanların ardında
Bulduğum dinginlik!
Göçmen çiçeği dünyanın
Kökleri ardısıra sürükleyen çılgınlık!
Madem ki yaşam bu
Madem ki taşın taş olmaktan öte
bir umarı yok
Bir türkü söyle kadınım
Yürüsün dünyaya mutluluk...

* * *

Yağiyor incecik bir yağmur dışarda
Yüzün çamurlar üstünde tüten buhur
Islak toprak kokusu
Doluyor odama
Sıkılıyorum
Kitapların üstüme yıkılacağından
Korkuyorum şimdi
Yel esiyor
Sökuyor duvardaki bir resmi
Yerine senin yüzünü koyuyor.

Yüzün şimdi karşımda
Yüzün akşam karanlığında
Toprağın üstüne bırakılmış
Bir demet çicek gibi parlıyor..

O zaman açıyorum
Bütün perdeleri
O zaman yakıyorum
Bütün ışıkları
Camları darmadağın ediyorum
Yüzünü avuçlarıma alıyorum
Alnını öpüyorum
Dünyayı öper gibi...

* * *

Sana uzanamadığım gün
Ellerim yok sanıyorum
Senin bakışlarını yakalayamadığım gün
Gözlerim yok..
O zaman bir yumruk
bütün gücüyle vuruyor
Eski bir piyanonun tuşlarına
Binlerce martı
Kayalıklara çarparak ölüyor
Ayışığı tutkal gibi
Yapışıyor pencereme
Açamıyorum perdeleri
Şiir yok artık
Türkü dindi..

* * *

Meyvelerini taşıyamayan
Ağaçlar gibiyim
Sularını taşıran ırmaklar gibi..
Bu kadar mutluluk cok bana
Onu gunlere
Onu aylara bölmeliyim
Ve bir tek gülüşünü senin
Kutlamalıyım yıllarca...
* * *

Sana yüregimde bir sürgün yeri
Göçüp konacak
Bir toprak yaratsam
Kadınım, sarışınlığınin bittiği anı
Gizli bir esmerliğe eklesem..
göcmen çiçek
Her yerin yabancısı
Yolların, yolların ötesinde
bize bir tek
Yarınlar kaldı
Göğün tükenip, denizin
Başladı yerde...


ahmet erhan- göçmen çiçek

+6 əjdaha

24. dərsə gedən bir uşaq
çıxdı buz üstə qoçaq
sürüşdü birdən-birə
düşdü buz üstə yerə
uşaq durub neylədi
buza belə söylədi
sən nə yamansan a buz
adam yıxansan a buz
az qalıb ömrün sənin
yaz gələr artar qəmin
əriyib suya dönərsən
axıb çaya gedərsən

+4 əjdaha

33. "bugün oturdum ölümü düşündüm
kirli, acı bir su gibi yürüdü içimde
dokunduğum, gördüğüm her şeye sindi
ürperdim, korktum ve biraz şaşırdım
bugün oturdum ölümü düşündüm
yağmur altında ya da karanlıkta
bir başıma kalmış gibi.
sevgilim böylesine alımlıyken
güz kuşlarının güneye doğru akıp gideceği yol
iyice belirmişken gökyüzünde
onarırken, sararken hayat
çocukların incinmiş gülüşlerini
artık her park yeri bir apartman inşaatı
her sokak bir otomobil nehriyse de.
bugün oturdum ölümü düşündüm
soğuk camlara dayayarak yüzümü
kuşağımın acısını, kefenlenen gençliğimizi
yaşayan ya da artık yaşamayan dostları
bugün oturdum ölümü düşündüm
örterek yüreğime kara bir tülü.
bugün oturdum ölümü düşündüm
kapkara bir gece penceremi dalarken
öleceğini bile bile karşı koymanın onurunu
yiğitliğin, özverinin, sevginin
arkadaşlarımın yüreklerinden çıkan özsuyunu.
bugün oturdum ölümü düşündüm
bir darağacında ya da yolda yürürken

bugün oturdum ölümü düşündüm
yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken"


//ahmet erhan

+6 əjdaha

17. Gəl indi xatırlayaq bütün olanları biz,
Özümüz yazmalıykən hökmü biz, qərarı biz,
Taleyin əllərinə verdik ixtiyarı biz,
Günah kimdədir görən? Mən bilmirəm! Barı biz
Bir nişanə qoymadıq xatirə dünyasında.
Heç olmasa xəyalın dumanlı aynasında
Səninlə bir anlığa gəlib görüşürəmmi?
Yadına düşürəmmi?...

-Əliağa Kürçaylı.

+4 əjdaha

22. Limanda bir gəmi var,
Gedəcək uzaqlara,
Minək hamı yatanda,
Düşməyək tuzaqlara.

Dünya ölüm-itimdi,
Üzüqara eləmə.
Sənə son ümidimdi,
Para-para eləmə..

Gəmiçiyə demişəm,
Yaxşı tədarük görüb.
Deyir nə belə bir eşq,
Nə belə bir yük görüb.

Bir az sahilə baxıb,
Kövrələrsən,dolarsan.
Dəniz oğlu olaram-
Dəniz qızı olarsan..

Adaların birində,
Düşüb məskən salarıq.
Pul-para dərdi çəkmə,
Balıqlardan alarıq.

Gəl, səni gözləyirəm,
Az qalıbdı səhərə.
Bi bir könül işidir..
Gecikmə bu səfərə.

+6 əjdaha

5. Bir inci saflığı varsada suda
Artıq içiləndə dur vızqırt burdan(c)

+3 əjdaha

19. Bəlkə zülmət gecələr yaşlı gözümçün darıxıb
Bəlkə səssiz küçələr qəmli sözümçün darıxıb

indi tənhalığa tab etməyə yox taqətimiz
Qəlbimiz bəlkə də əvvəlki dözümçün darıxıb

Hərə bir duyğusunun yansımasın məndə tapır
Bir nəfər var bilirəm ancaq özümçün darıxıb

Saqi meyxana qədəh badə səadət sevda
Bu bizim köhnə tanışlardı,bizimçün darıxıb.

Nədi bilməm məni hər gün çağıran siz tərəfə
Məbədin yollarımı addım izimçün darıxıb

Nola ey xameyi-rəssami-məhəbbət məni çək
Ayrılıq lövhəsi həsrətli üzümçün darıxıb

Yenə bir "şairi" xatırladı pünhan Pünhan
Yenə ruhum deyəsən ruh əkizimçün darıxıb

-pünhan azim.

+5 əjdaha

23. Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.

+3 əjdaha

28. "Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
Ama atıldı yine de serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.

Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
- ki onlar daima birer yalnızdılar

Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup
Gitmişti o kentten anımsamıyor artık
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala
Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine
Korkular geçiren o kız nerededir şimdi
Sensiz olursam yaşayamam diyen
O liseli kız hangi kentte kaldı
Ve o sarışın
O afeti devran bekler mi hala
Atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

Üşüten bir acıydı belki her ayrılık
Her yolculuk yangınların başladığı yereydi
Ama vakti olmadı hesabını tutmaya
Aşkların, ayrılıkların ve acıların

istese de kalamazdı vakti gelince
Geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda
Yürek burkulması ve hüzün ve keder
Aralıksız doldururdu acıların bohçasını
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği
içinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
Ay bile soğuktur o zaman
Bir buz parçasıdır
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler

Biraz da serüvendi yaşamak
Belki yatkındı büyük yolculuklara
Ki serüvenler daima büyük aşklar
Ve büyük yolculuklarla başlar

Anıları aşkları ve bir kenti
Bırakıp gidebilirdi apansız
Apansız başlardı yolculuklar
Hangi saatinde olursa günün
Ve hep kar yağardı nedense
Durmadan kar yağardı yol boyunca
Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
Kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun


Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
Gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
Kavaklarsa oynak bir çingene kızı
Her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları

Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
Güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz
Ölümdür biraz hep aynı yatakta
Aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
Kitapları hep aynı raflara sıralamak
Aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
Soluk soluğa yaşamalı insan
Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
Ve cehenneme dönse de bir ömür
Mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün

Ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı
Okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
Ölüme ve aşka durmadan kement atan
Serüvenlerle geçsin yaşamak

Buz tutmuş bir dünya ortasında
Yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
Önünde dağlar, uçurumlar
Sarsılan gök, yarılan toprak
Çelik uğultularla burgaçlanırken
Yaşamak işte öylesine kucaklardı onu
Ve her nasılsa keklik sekişli
Bir aşkın sevinci dolardı yüreğine
Çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa
Ne kalmışsa bir önceki serüvenden

Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları
Bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
Pervasız bir acemi, bir çılgın
Soyu tükenen bir bilgeydi belki de...

O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
Avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
Ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
Ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
Ölüm fermanları çıkartılan biriydi belki
Sevince deli gibi severdi
Pervasız severdi sevince
Dövüşmek ancak ona yakışırdı
Ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
Yoktu bağlandığı herhangi bir şey
Bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından

Ne bilir ömrün değerini bir çılgın
Yalnızca kendini yaşamayı nereden bilebilir
Ve başarısız eylemler çağında o
Kaçabilir mi binlerce kez ölmekten

Yerleşik yargıları olmadı hiç
Kurmadı güzel gelecek düşleri
Nerede bir yangın, nerede tehlike
O mutlaka oradaydı birdenbire
Dinsizdi, özgür sayılırdı belki
Ama bağlanmazdı özgürlüğe de
Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı
Beklemedi anılar sarnıcının dolmasını
Şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü
Yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi

Ayrıntıların izi kalmamış artık
Üst üste yaşanmakta ayrılıklar
Ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
Dağların, denizlerin üzerinden

Geride kalan ne varsa soluktur şimdi
Titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
O eski konaklar gibidir anılar
Gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
Belki sağanak boşanır apansız
Yüzyıllık bir yağmur başlar
Ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
Yok olup gider her şey, belki kül olur

Hırçın bir okyanustur yürek
Dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni
Anılarsa birer çıban izidir
Yaşanmaz onların ölgün gölgesinde

Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
Ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
Anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
Kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
Bekleyişleri kemiren çakal sesleri
Oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılık vakti
Ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın
Yollara düşülmeli habersiz ve sessiz
Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri
Dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı


Bir ömrün olgunlaştıramayacağı
acemilikler toplamı ve bir çılgın
boyun eğmedi kendine bile
seçme zorunda kalmadı yaşamayı

nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana
bağlanmadı kendine de ömür boyu
dağlara tırmana atlar gibi
soluk soluğa yaşamak istedi dünyayı
bir şahin gibi bulutlara kurdu
dumanlı sevdaların yörük çadırını
sıradan bir gezgin değildi hiç
dövüşür gibi yaşadı yolculukları
belki korkusuz sayılmazdı büsbütün
korkardı korkulara düşmekten zaman zaman

ve bütün gemileri yakıp
yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima


hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de serüvenlere

pervasız bir acemi
soyu tükenen bir bilgeydi belki de

Ama bir şey vardı yine de
Başarısız ihtilallerden kendine kalan"


ahmet telli- soluk soluğa

+3 əjdaha

25. Yiğit harmanları, yığınaklar,
Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
Dize getirilmiş haydutlar,
Hayınlar, amana gelmiş,
Yetim hakkı sorulmuş,
Hesap görülmüş.
Demdir bu...

Demdir,
Derya dibinde yangınlar,
Kan kesmiş ovalar üstünde Mayıs...
Uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,
Çelik kadavrası korugan'ların.
Ölünmüş, canım,ölünmüş
Murad alınmış...

Gelgelelim,
Beter, bize kısmetmiş.
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, müthiş
Genciz, namlu gibi,
Ve çatal yürek,
Barışa, bayrama hasret
Uykulara, derin, kaygısız, rahat,
Otuziki dişimizle gülmeğe,
Doyasıya sevişmeğe,yemeğe...
Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
Ve asıl biz biliriz kederi.

içim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,
Ve genç bir mısradır
Filinta endam...
Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
Bakışlarındaki öldüren buğu?
Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...
Nasıl da almış aklımı,
Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
Kınanmak, yiğit başına.
Bu, ne ayıp, ne de yasak,
Öylece bir gerçek, kendi halinde,
Belki, yaşamama sebep...

Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
Ve zehir - zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık...

ahmed arif- hani kurşun sıksan geçmez geceden

(youtube: )

+3 əjdaha

6. insan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

insandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..

Necip Fazıl Kısakürek (1949)

+3 əjdaha

11. Orda hansi fəsildi
Orda necədi halın ,
Yağışlar başlayıbmı
Külək yenə əsirmi ?
Toxunurmu üzünə
O şəhərin əlləri ?
Yenə şirin lay-layla
Açırsan səhərləri ?
Orda hava necədi
Yağışı qarı varmi ?
Ətrafında dolanan
Hamının yarı varmı ?
Bircə sən qalmısanmi
Dünya boyda şəhərdə ,
Əllərini tutmağa
Yoxdumu bir nəfərdə ?

+2 əjdaha

30. Kuytumsun diyorum sevgilime
Şimdi ne ile örteceksin gövdemi
Ne kaldı elinde

Ben zaten bu kışa çıkamam
Öyle saklarım kendimi eylüle

insan sonbahar gibi zarif yaşamalı ya
Hiç gerek yok özlemeye

Belli mi olur
Yağmur perdeleri çeker
Işıkları söndürür hüzün
Bakarsın, ilk kez sevişiriz bile.


küçük iskender/tesadüfen ölme sen

+2 əjdaha

29. "Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

+2 əjdaha

35. "Yasaklanmış bir ülkedir gözlerin,
Geçit vermez yerleşik sevdalara.
Yurtlandırmaz bir bakışı, gülüşü konar göçer kirpiklerinin ucundan.
ihlali sonsuzluktur bu sınırların,
ihlali kayboluştur bu gözlerin,
ihlali esaret, ihlali sürgündür.
Bundandır sana sürgünlüğüm.
Gözlerinin önünden geçişim bundandır.
Geçipte konuk olamayışım,
Bundandır defalarca gölgen kadar yakınlaşıp da, yüreğinin kıyısında seyredişim.
Elimi sonsuz kere uzatıp gizliden,
bin kırıkla çekişim bundandır.
Bundandır dokunmaya bir adım kala eşkiya misali kaçaklığım.
Hiçbir şeyle tarif edemeyişim gözlerini,
Derinliğinin ve gizliliğinin sırına eremeyişim,
Kelimelere sığdıramayışım bundandır.
Mahkum edildim sürgünlüğe,
isyanım sana değil zamansız gidişinedir.
isyanım yüzüne el süremeyişimdendir,
isyanım yüreğine dokunamayışımdandır,
Gözlerinin içinden öpemediğimdendir isyanım.
Sürgün edildim sana,
Günler, geceler ve yıllar boyunca.
Ve sürgün olacağım,
Sürgün olacağım gözlerine..."

+3 əjdaha

9. Ölmək! O geniş körpüdən hər kəs keçəcəkdir,
Bir badə ki, ondan bütün aləm içəcəkdir!
Hər süslü çiçək sonda saralmış quru yarpaq,
insan da nədir? Əvvəli torpaq, sonu torpaq!

Aləm doğacaq, dirçələcək, məhv olacaqdır,
Dünya boş ikən əvvəli, həp boş qalacaqdır.
Bir tək səni məhv etmədi bu qanlı təbiət,
Həp yoxluğa, həp heçliyə məhkum bəşəriyyət.

Cəfər Cabbarlı-Ölmək

+4 əjdaha

37. Bu gün həyatımdan çox əvvəl bir anda sildiyim biri qarşıma çıxıb " çox dəyişmisən, bu sən deyildin. Həyatında nə baş verib" deyəndə bu şeir yadıma düşdü:

Keder sana yakışmıyor

(youtube: )

Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli,
Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli

Böyle mahzun kederli değildin eskiden
Fıkır fıkır gülerdi gözlerinin içi
Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan
Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi
Baygın kokusuna anılarla beraber giden
Böyle mahzun kederli değildin eskiden

Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar
Ağlamaktan mı karadı gözlerin
Bir zamanlar göz yaşını sevmezdin
Şimdi neden yaşardı gözlerin
Hasta mısın, yorgun musun nen var
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar

Arzular vardır bilirsin anlatılamaz
Eskisi gibi kalsaydın ne olurdu
Taptaze, ılık kar gibi beyaz
Keder sana yakışmıyor gül biraz
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz.

Şair: Victor Hugo
Yorum: Ahmet Faruk Nalbantoğlu

+2 əjdaha

2. Kor qaranlığın damında
Körpə bir uşaq
Yanıqlı bir fəryadla
Təkbir çağırır

Bir fahişə ağlayır ac-yalavac

Çirkli bir tumanın əyəkləri
Böyük qələbəsindən danışır
Qoçaq qulların.

Və sahilsiz deyil
Qatranın qapqara dərinlikləri
Ağır və çətin bir yoldur
Fəqət gündüz də
Həmişəlik qalmayacaq burda
Çünki günəş
Çırağıdır başqa bir zülmət keçidin
Xəstə qaranlığın damında
O ki gün tutulmasına təkbir gətirir,
Başsız doğulan bir körpədir.

Ölümqabağı duamız olsa da hərdən
Zümzümylə oxuduğumuz bu nəğmə
Heç vaxt son marşımız olmayacaq.
Əhməd şamlu
Fars dilindən tərcümə edən xaqani hass

+2 əjdaha

38. Şu seven yüreğimi bile birine veremezken
aklımı kanıtlamışım neye yarar?
Ahh akıp gidiyor hayat
insanı gelişen, değişen bilim baki kılmaz,
sevmek hiç bir zaman başka olmaz
Duygular hep aynı, hissler yanılmaz

Aşktan mı uyayamıyorsun yoksa aşktanmı uyanıyorsun, dikkat et.
ikisi bir-birinden çok başka, nolur bunu anla
Sen beni bir gece uyandırdıktan sonra ben uyuyamadım yıllarca

Raun

+6 əjdaha

12. Qəfil gün doğsa bir gecə,
Dünya düm ağ işıqlansa;
Şəhər-şəhər, küçə-küçə,
Otaq-otaq işıqlansa,

Görərik kimlərin əli
kimlərin cibindən çıxır.
Kimlər əyilə-əyilə
kimlərin evindən çıxır.

Qəfil gün doğsa bir gecə,
Min-min gizli günah görsək,
Üstünü örtə bilməsə,
Bu dünyanı çılpaq görsək,
Başımıza hava gələr,
ağlımız çaşar bəlkə də.
Hamı birdən baş götürüb
dünyadan qaçar bəlkə də

Ramiz Rövşən

+2 əjdaha

20. Gələr qulağına səsi qəfildən,
Beləcə mat qalar, karıxar adam.
Danışıb, dalaşıb gedənlərçün yox,
Susub gedən üçün darıxar adam...

-vüsal oğuz.

+1 əjdaha

21. Ta keçmişəm tarix yazan yaşımı
Yaşamaqla aldadıram başımı
Buraxmışam azad könül quşumu
Uçur, uçur sənə qonur, görürsən?

Nəyim çatmır, var əlimin əsası
Geyinmişəm qərib dərviş libası
Allah məni qəbul edər, qadası?
Saqqalım da tez uzanır görürsən?

Bu dərd məndə bir sevgidən qalıqdı
Yanan könlüm kor gözümə işıqdı
Axı sənin bəsirətin açıqdı
Uzaqda bir ürək sınır, görürsən.

Baxan mənə görür ki, can üstəyəm
Gör, nə çoxdu məni ötmək istəyən
Öz-özündən çıxıb getmək istəyən
ayağından yaralanır, görürsən?

-rəşad nağı mustafa.

+3 əjdaha

8. (baxma: gör şair nə deyib e )

Vur tərəziyə təpik, davam et yoluna
Bərabər olmur heç kim burda
Gözəl sonlu nağıl deyil dünya
Boş ümidlərlə özünü aldatma

Ölüm deyil son nəfəsi vermək,
Unudulanda öldüyünü anlayırsan
Uşağlıq hissidi sevgi dediyin
Hisslərin öləndə böyüməyə başlayırsan

ikinci şansın yox dünyada
Əzrailin gəldisə, gedəcəksən
Həyatın vərəqli xatirə dəftəri,
Son vərəqini sən bilməyəcəksən

Yaşa həyatı dəli-dolu,
Qaç sənə görə gözəl olan hər şeyin arxasınca
Tək biletin var,
Sənə belə rahatsa baxma geridə buraxdığın insanlara

Durma-durma qaç, həyatın maraton,
Bu tempə uyğun yaşamla barış
Problemlər balaca testlərdi,
Sən səhvlərdən dərs çıxarmağa çalış

Gözləmə biri tutacaq əlindəm
Qaldıracaq səni ən dibdən yüksəyə
Öz dəstəyin özün ol, unutma
Boğulana ümiddi son saman çöpü belə

+1 əjdaha

36. Özüm ara bir şeir cızma-qara edirəm. Və bunu paylaşmaq üçün gecəni gözləməyə gərək duymadım)

"Qaranlığın verdiyi rahatlıqlar
Ölümü hələ də dadmayan varlıqlar
Və ruhun torpaq kimi qoxusundan, həzz alırlar,
Günahkarlar.
Nə yeriniz var, nə yurdunuz
Az gedib tez yoruldunuz
Fırlanan bir kürə tapıb adına yer dediniz,
Yerlə bir oldunuz."

+1 əjdaha

31. Acılı yağmurlarla düşmüşüm yere
Tatlı su göllerine akamıyorum
Yüzüm yüreğim deprem dalgası
Bu gül kıyımlarına bakamıyorum
Her sevi bir türküdür bağrımda
Her öfke bir ağıt
Ağıtlar kuşatmış dört yanımı
Kendi türkülerimi haykıramıyorum

Şarkılarla bezeniyor ufuklar
Yüreğim patlıyor dağbaşlarında
Yüreğim
Sancımı duyar mısın yaralarında
Kuş seslerinde yas nağmeleri
Şarkılar sabır ve çile makamında

Mendilimde öfke çıkınımda bilinç
Uykusuz kalır mısın kitaplarıma
Dudaklarımda hüzün
Avuçlarımda sevinç
Kulak verir misin çığlıklarıma
Dağları aşarak gelmişim sana
Demir kapıları kırarak
Işık olur musun karanlıklarıma

isterim ki senden
Yaylalarda otlak olasın
Ovalarda ırmak olasın
Yayılasın göğsümün kırlarına
Sarasın beni sarasın

Dalların sevdası düşmüş toprağa
Olgun meyvelere hasret gençliğimiz
Zamanın billur çağlayanı
Gürül gürül akarken avuçlarımızda
Bir damla yağmur adına
Yakarmış dağbaşlarında yüreğimiz
Gökyüzünde sanılmış bütün yaşam
Gökyüzüne çivilenmiş ellerimiz

Ateşler yine parlıyor dağlarda
Dolular yine kırıyor çiçekleri
Gecenin karnına inerken şafağın tekmeleri
Bulutları delen ışıklar
Ezik ve kinli
Aydınlık iri
Sanki kocaları işkencede kadın gözleri

Nasıl kapanır bu kanayan yara
Nasıl anlatılır ki sana bu hal
Terimde tuz gözyaşımda bal
Bağdaş kurar mısın soframa
Gözlerimde umut yüreğimde aşk
Ölümleri boşlayıp düşer misin sevdama

isterim ki senden
inancıma aşık olasın
Zindanıma ışık olasın
Yürüyesin gönlümün yollarına
Sorasın beni sorasın

ince kabukları zorlanıyor zamanın
Gelecek damlıyor yorgun havuzlara
Damlalarla yılların gelin yüzü
Suların üstünde koskoca bir çağ
Umutlar sığmaz oluyor alanlara

Baharda gazel dökme bahçelerime
Ben yaşamayı bilmez miyim
Çocuklarım okul yollarında
Okullarım sabah kollarında
Sanki güzellikleri görmez miyim
Papatya beyazlığında ölüm sarısı
Karanfil kıvrımlarında kan
Bu çiçekler uğruna ölmez miyim
De gülüm ben seni sevmez miyim

Bahar değil acı yükleniyor dallarıma
Yapraklarımda ayrılık
Meyvelerimde gurbet
Vuslat olup gelir misin kollarıma
Ellerimde kış saçlarımda kar
Cemre olup düşer misin toprağıma

isterim ki senden
Yılgınlıkta inanç olasın
Zulme karşı direnç olasın
Gömülesin aşkımın sularına
Göresin beni göresin

Göresin ki destan edesin
Söyleyesin dillerden dillere
Bir türkünün dizelerinde
Bir kavalın nağmelerinde
Alıp başını gidesin
Bağrı yanık yeller üstünde
Güneşin rengiyle düşesin ufuklarıma
Kırasın karanlıklarımı kırasın


Adnan Yücel- Yürek Çağrısı

+2 əjdaha

16. Gözümdən illərin qəmin yağış yuyanda bax mənə,
Üzümdən ayrılığ tozun küləy siləndə gör məni.
Ümidimin məzarına çiçək qoyanda bax mənə ,
Xəyalın ilə hər gecə deyib-güləndə gör məni

Qayıt vidalaşım gedim,qayıt halallığ istə,gəl,
Ərinmə indi gəl,ya da olanda mən can üstə,gəl.
Əgər bəyənməsən belə,get onda,son nəfəsdə gəl.
Öləndə çox gözəlləşir adam,öləndə gör məni.

Gərəy təzadlı ayrılağ,gələndə get,gedəndə gəl,
Səni kədərli könlümün nəvası incidəndə,gəl,
Işiğ ləçəkləriylə gün üzündə rəqs edəndə,gəl,
Gəl,ey gülüzlü dilbərim bahar gələndə gör məni.



hamısını göstər

gecəyə bir şeir paylaş